2. Filistin Ateşi

Filistin acıların içinde pişiyor.1948'den beri yitirilen nesillerin/şehitlerin her birinin akan kanı gelecek zaman Araplarının tümü için birer keffâret oluyor. Filistin ateşi, bilinçlenmiş Müslüman kıvamında tüm Arap ülkelerini yakıp geçecek ve ilk anda diktatörlüklerin tümünü yıkacak bir ateş. Bugün Filistinli Arapları bir açık hava cezaevinde açlığa, hastalıklara mahkûm eden İsrail'i verdikleri dolaylı destekle, karşılıklı çıkar ilişkileriyle ayakta tutan tüm Diktatör Arap Ülkeleri, bağımsız ve demokratik bir Filistin'in  bütün Arapların kanına işleyecek muhtemel zaferlerinden korkuyorlar. Açıkça Arap diktatörlüklerinin tümü halklarının Filistinli Arapların yaydığı bilinçli güçten etkilenmesinin önüne geçmek istiyorlar.
***
Filistinli Araplar, Hamas'ı seçtikleri andan(2006 Ocak) itibaren büyük Arap Ayaklanmasını başlatmış oldular. Onlar yüzlerce yıldır ezilmiş, hor görülmüş, aşağılanmış, sömürülmüş, baskı altında tutulmuş tüm Arapların yükselen sesi olduklarını da artık fark ediyorlar. İtalyanlara, Fransızlara karşı şanlı bir mücadele verdikleri zamandan sonra bugün hâlen köle olduklarını fark eden Kuzey Afrika Arapları ile kuruluşlarından beri hiçbir onurlu duruş sergilemeyen Anadolu'nun güneyinde ve Arap yarımadasındaki Arap Ülkelerinde yaşayan Arapların kanlarını tutuşturacak bir ateş, ancak, siyâsetin ve çıkarlarının kölesi olmuş bir Arafat'tan sonra onurlu bir duruş sergileyerek Hamas'ı, dolayısıyla bilinçli direnişi seçen Filistinli Araplardan beklenebilirdi.
***
Arafat'ta bu ateşin yakılmasında fayda sağlamıştı; uzun süre kızgınlık ateşini Filistinlileri satarak alevlendirecek (Mısır’ın, Ürdün’ün, Suudî Arabistan’ın, Libya’nın, Suriye’nin Irak’ın, Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve daha birçok batlı devletin idâre ettiği) bir kukla olarak. Ölümünden önce ise artık çıplak gerçeğin farkında olan bir kahraman gibi davranmak zorunda kaldı. İsrail onu Ramallah’ta karargâhında mahsur tuttu ve zehirleyerek öldürdü. Filistinliler, El Fetih'i Arafat'a olan öfkelerinden ve örgütün yaşadığı çöküntüden dolayı terk ettiler( El Fetih içindeki yolsuzluklar,  kanunsuzlukların ve düzensizliklerin her geçen gün artması, gelen yardımların halka yansıtılmaması ve  Başbakan Ahmed Kurey’in şirketinin, İsrail’in inşa ettiği utanç duvarının çimentosunu vermesi) Arafat, müttefikleri olan İsrail tarafından zehirlenerek hayatı boyunca, mütedeyyin Filistinlilere oynadığı oyunlardan birine kurban gittiğinde, Filistinlilere göre o sadece kendi yolunda kırılan bir testiydi. Filistinliler, onu anmadılar ve yasını tutmadılar. Şimdi onu hatırlayan bile yok.
***
Mahmud Abbas, Arafat’ın ölmeden önce terk ettiği eski pozisyonunda oynamayı tercih etti. Arafat’ın öldürülmesinden ders almadı. Arap Diktatörlükleriyle ilişkilerini sürdürmeye devam etti. Hiçbir onurlu çıkış olmadı Başkanlık  mâzisinde. Olmayan bir devletin Başkanı olarak, İsrail’in ve diğer İsrail destekçisi Arap  Diktatörlerinin verdikleri destekle Filistinlileri temsil etmeye çalışır göründü. Ürdün’e komşu Batı Şeria’da Ürdün, Mısır’a Komşu Gazze’de Mısır Filistinlilerle kurdukları ilişkiler de Filistinli Arapların değil, Filistinli Arapları aldatarak/onlara karşı ikiyüzlü davranarak İsrail Devleti’nin istediklerini yaptırmaya çalıştılar.
***
İsrail, yine İsrailli muhaliflere göre (Bakınız; Shahak, İsrael  Prof.dr, Hebrew Ünivesitesi. İsrail’in Nükleer Sırları, Üçüncü Kısım ‘İsrail ile Arap Ülkeleri arasındaki Ticaret’, s.133, Kesit Yayınları, Kasım 2006)çevresindeki Arap ülkelerinin desteği olmadan yaşaması mümkün olmayan bir ülke iken nükleer silahlar üretebiliyordu. İsrail’de üretilen her türlü ticârî metâın(giyim, gıda vs) Ürdün, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısır’a (farklı menşe’li olarak gösterilerek) ihraç edilmesi ve bu ihraç çarkından fayda gören Arap Diktatörlerin, El Fetih örgütü üye ve yöneticilerinin mevcut durumu sürdürmelerinden  cesaret alan İsrail’in Arap ülkelerinin İsrail Mallarını 1967 ‘de  alınan resmi boykot kararını kaldırması için baskı yapmasına sebep oluyordu. Artık İsrail uluslar arası güçlerin desteğiyle ve kısmen çevre Arap ülkelerine yaptığı ihracattan elde ettiği paraları kullanarak geliştirdiği nükleer silahlarla dilediğini tehdit edebiliyor ve Filistinliler üzerinde her geçen gün artan bir baskı politikasını sistematik  olarak uygulama imkânı bulabiliyordu.
***
İntifâdâlar(1987,2000) artık dayanılmaz hâle gelen baskılara, katliamlara, soykırıma tepki olarak İsraile’e başkaldırı olduğu gibi, ikiyüzlü El Fetih yöneticileri ile ikiyüzlü Arap Diktatörlerine karşı  bir başkaldırıdır. İlk İntifâda 1987’de başladı 13 Eylül 1993 tarihinde İshak Rabin ve Yaser Arafat arasında Washington'da imzalanan "Filistin Özerklik İlkeleri Deklerasyonu" ile  sona erdirildi. İşgalci İsrail güçlerine taşlar ve sapanlarla karşılık veren genç erkek ve kızlar, Filistin'de tarih yazdılar İşgalci İsrail güçlerine taşlar ve sapanlarla karşılık veren genç erkek ve kızlar, Filistin'de tarih yazdılar. İlk intifada döneminde İsrail askerleri silah kullanmaktan çok dövme, kol kırma, kemik kırma, silah dipçikleri ile karın ve başları ezme gibi taktikler uyguladı. Bu dönemde şehid olanların yüzde 50'si 16 yaşın altında çocuklardan oluşuyordu. İsrail'i dize getiren bu direniş biçimi, Filistin'e gelecek kapılarını açma başarısını gösterdi. İlk intifadadan sonra başlayan barış süreci Filistin'in verdiği tavizler üzerine bina edildi. Müthiş bir aldatılmışlık duygusu yaşayan Filistin halkı sürece yeniden müdahale etti ve ikinci intifada dönemi başladı. Ancak; 2000 yılında başından beri "silahli bir ayaklanma" olan ve kısa zamanda Filistin Otonom bölgesinin sınırlarını aşarak İsrail´e yayılan ikinci İntifâdâ Şubat 2005´te, Mısır´ın Şarm el Şeyh kentinde, Mahmud Abbas ve Ariel Şaron arasındaki ateşkes anlaşması ile "resmi olarak" sona erdi.
***
İntifâdâların başlaması Filistinlilerin yaktığı bilinçli birlik ateşiydi, ama söndürenler yine hiçbir şeyi değiştiremeyen  beceriksiz El Fetih liderleri oluyorlardı. Hamas 1948’den beri acı çeken Filistinliler’in El Fetih dışında geliştirdiği bir güç oldu. İsrail destekçisi ülkelerin Hamas’ı terörist örgüt olarak ilân etmeleri, liderlerinin İsrail tarafından tek tek şehit edilmesi Hamas’ın seçimlerde zafer kazanması için gerekli gücü bulmalarını sağladı. Ve Hamas, görünürde Filistinli Arapların gerçekte Yerküredeki Arapların yükselen sesi olarak, Diktatörlükle idâre edilen Arapların umudu oldu. Amerikan tehdidiyle yön değiştiren Suriye ve İran gizli açık Hamas’a destek verdiler. Bu destek diğer Arap ülkelerini tedirgin etti ve Filistinlileri İsrail karşısında yalnızlığa ittiler.
***
27 Aralık 2008 cumartesi günü Gazze’ye saldıran İsrail Araplar için sonsuz bir intifâdâ başlattığının farkında değil. Kuşkusuz hiçbir büyük başkaldırı kendiliğinden olmaz. Bugün Suudi Arabistan’da polis Filistin’e destek gösterisi yapanları engelliyor ve hatta onları yaralıyorsa, bu ‘Filistin Ateşi’nin nerelere nasıl sirâyet ettiğinin göstergesidir. Diğer taraftan Ürdün Kraliçesi Raina populizm kokan bir şovla Filistinliler için kan veriyorsa, bu onların da yönettikleri Araplara karşı kendilerini iyi hissetmediklerini gösteriyor; Diktatörlerin sonunun yaklaştığı mesajını veriyordu. Mısır, diktatörlüğün sonuna geldiğini biliyor ve Gazze ile Mısır arasındaki sınırı çok sıkı tutuyor; asıl derdi Filistinlilerin Mısır’a göçü değil, Mısır’dan Filistin’e geçecek olanları ve mücadele araçlarını engellemek. Diğer Arap diktatörleri derinden gelen bir bilinçlenmeyle büyük bir dalga hâlinde birer birer tarihe gömüleceklerinin farkındalar. O yüzden sessiz kalıyorlar; İsrail ve Amerika ile tüm işbirliklerinin onları getirdiği yer büyük bir ihânetle gelen utancın sessizliği ve tarihin karanlık çöplüğüdür.

Alper Selçuk, 31,12.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder