55. Leş Kargalarının Ellerinde Bir Eğri Top -Curve Ball-

"O Bir Curve Ball, O Hainlerden Bir Hain; O, Iraklı Ev Kozmetik Mühendisi Râfid Ahmed Elwân'"

CIA, o olmasaydı, başka birini veya birilerini bulacaktı; buna zerre kadar kuşku yok. Pakistan’ı ‘Taş Devri’ne döndürmekle tehdit eden ve Pakistan’ın mevcut hâli ile de bu vaadini yerine getirmiş bulunan George W. Bush ve ferikleri, Irak’ı Tunç Devri’ne döndürmekten çekinmeyecekti. Afganistan’ın mağaralar dönemindeki hâlini Ruslardan devralarak Karzai ve benzerleri ile daha da pekiştiren Neocon wampirler herhangi bir hain devşirmekte zorluk çekmeyeceklerdi.
***
Fakat şimdi sadece o var. CIA işi bittikten sonra onu leşleşmiş hâliyle leş kargalarının önüne atacaktı. Ama bu leş sadece kargaların değil, vicdanı olan konuşan tüm iki ayaklıların önünde şimdi. Leş kargaları bu leşi sürükleyerek, aşağılayarak insanların önüne taşıyorlardı. Evet; aşağılıktı, ama o kadar… Kendisini kullananlar ve ülkesini işgal edip milyonlarca insanın hayatını sona erdiren veya zindana çeviren aşağılıklar kadar çok değil… Danimarka askerlerinin Irak’ta ne aradıklarını sorgulamayan Danimarkalı televizyoncular Iraklı bir vatan hainini Almanya’da saklandığı fare deliğinde bulmuşlardı. Buldukları fare Curve Ball (Eğri Top-Muhbir) kod adlı Iraklı hain: Râfid Ahmed Elwân.

54. Ahmet Kekeç, Şamil Tayyar, Abdurrahman Dilipak, Yargı ve Basın Özgürlüğü

Kocaman bir mahalledeyiz. Hakkı savunduğunu, adaleti aradığını düşünen ve düşündüklerini söyleyenlerin, mahallenin kodamanlarınca tutulmuş fedailer tarafından elleri kolları bağlanarak, yani savunmasız bırakılarak her türden tedhiş ile sindirildiğini, dövüldüğünü gördüğünüzde ne düşündüyseniz, bende Ahmet Kekeç’i ve Şamil Tayyar'ı okurken aynen öyle düşünüyorum.
***
Ahmet Kekeç, iyi yazıyor, vicdanı var. Şamil Tayyar da öyle.
***
Şamil Tayyar, ne kadar ve kaç defa tazminat ödemeye mahkûm olmuş bilmiyorum, ama meşhur darbe davasında, iddianameden alıntı yapıp yazdığı yazı dolayısıyla aldığı hapis cezasının ertelenmesinden sonra, uzunca bir süre mahkeme kararıyla ‘özgür basın mensubu‘ sıfatını kullanamayacak. Ve kendisi hakkında soruşturma başlatıp dava açan ve mahkûmiyetine giden yolu hızlandırıp sonuçlandıran savcı ile çıkıp bir TV kanalında tartıştılar. Savcı helallik diledi, iş kapandı. Kapandı mı yani?

53. Steril Karmaşa; Sorular, Cevaplar, İyilik, Kötülük

Derinlerde kaynaşan soruların en donanımlısı karşınıza dikilirse bir gün, ne yaparsınız?... O soruya dair fikir maziniz mevcut ise herhangi bir mesele olmaz size göre; o soruları sormuş ve cevaplarınızı yeterlileştirmişsinizdir, geçiştirilmiş değilse dimağınızdaki tortular...
***
Ama ya size yönelen sorunun sahibine göre “ mesele” varsa?... Onun fikir mazisi ile size yönelmiş olan sorunun sizdeki cevapları yeterince örtüşecek midir?... O kendi minik sorgu burgularıyla kendi zihninde açtığı yere sığdırabilecek mi cevaplarınızı?... Veya gerçekten buna niyetli midir?... Tenkid sıfatlı ise sorunun içeriği, biliniz ki; o buna niyetli değildir... Zira; kendi kabuklaşmış cevaplarıyla sizin davranışlarınız zıt göründüğü için, size yöneltmiştir sorusunu ve cevaplarınızın fayda oranı yüksek ölçülerde olmayacaktır. Merak kurgulu içeriğe sahipse soru, yine problem vardır... Zira; kendi zihninde yeteri kadar yer açmış değildir, fikir mazisi yetersizdir ve cevaplarınızı anlayıp anlayamayacağı belirsizdir...

52. Didaktik/Psikal Faşizm'e Soru: Sen Hiç Fâkir Gördün mü, Psikiyatr Dr?

"Acaba Bush Hiç Çocukken Kurban Kesilmesine Tanık Oldu mu?" Alper Selçuk

Mübarek Kurban Bayramı’nın ikinci günü akşam; yemek yiyoruz. 9 Aralık 2008, 17:00 Haberlerini NTV’de izleyelim, dedik. Spiker, Kurban Kesimi ile ilgili ‘uzman’ görüşünü öğrenmek(!) ve öğretmek(!) amacıyla bir doktor bağladı ekrana; bir psikiyatrist. Psikiyatr doktor, uzmanlık görüşlerini yavaş yavaş serdetmeye başladı. Sekiz yaş altı çocukların ibadet kasıtlı kurban kesilmesini anlayamayacağından dem vurdu ve sâdede geldi, ‘Hayvan katliâmı’na tanıklık eden çocuk ve travmalar, tırnak yemeler, hayvan sevgisinin oluşmaması ve daha nice kötü şeyler’ konulu uzun bir analiz yaptı. Kurban keserken çocuklarını bu ‘vahşet’ten uzak tutmayanların ödünü patlattı. Öd bu; patladığı zaman, meseleyi -çocuğun yaşına bakmadan -uzatır da uzatır; çocuk, genç olur, yetişkin olur ve bu tür travmalar yaşamaması için hep bu ‘vahşet’ten uzakta tutulmaya gayret ettirtir adama. “Kuzu gibi bir yetişkin yetiştiririz”, dedirtir; hayvan sevgisiyle dopdolu, travmatik hiçbir özelliği olmayan süper insan yetiştiririz sandırır. Nihâyetinde travmalardan korkan bir sürü yetişkinimizin sonraki nesli, travma korkusuyla kurban kesemeyecek, buna şahit olamayacak ve biz kurban kestirecek bir fert bulamaz hâle geleceğiz. Çocuklar yemeklerde tüketilen etlerin nereden geldiğini soracak olurlarsa, travma korkumuza, yediğimiz etlerin Mars'ta yetiştirilmiş sebzeler olduğunu da anlatırız sonra çocuklarımıza- sonra et almaya Mars'a gitmeseler bari-.

51. PKK Terörü Nasıl Soyutlanır?

Madde 1:
Cumhuriyet, Kürtlere Osmanlı'dan miras kalan ağalığı partili zihniyetiyle korumamalı

Madde 2:
Doğu’da ve her yerde Siyâset, menfaat çarkının ana direği olmamalı

Madde 3:
İnsanlar Kürtleri aşağılamaktan, dışlamaktan vazgeçmeli, Kürtlük utanılacak bir şeymiş gibi saklanmamalı

Madde 4:
İnsânî değerleri henüz terörle yozlaşmamış olan Kürtler'in 'Beyaz Melek' filminde olduğu gibi, bu özellikleri körelmeden öne çıkarılmalı

Madde 5:
Devlet memurlarının-özellikle öğretmenlerin- rotasyon uygulaması adilâne devam etmeli. Öğretmen faktörü önemli bir faktördür. Desteklenmeli.

50. Kapitalist/Emperyalist Batı Çökerken...

Mahalle'nin cimri ve hırsız zengini iflâs ettiğinde, yoksulun gözleri parıldar. Kendi cebine giren hiçbir şey olmayacağı halde, yoksul, zenginin müflis hâlinden keyif alır. Psikanaliz yahut sosyoloji bu keyfe nasıl bir teori üretmiştir, keyfin süresi ne kadardır; yoksul buna da aldırmaz. Müflis zengin bir daha zengin olsun ya da olmasın; bununla da ilgilenmez. Yoksulun gözlerindeki parıltı, zenginin kendisi gibi 'algılıyor' hâle gelmesinden üremiştir ve hayatında bir an buna şahit olmak bile yoksulun gözlerinin parıldamasına ve keyif almasına yeter, hatta artar. Başkaca kez olmasa da, zaten yoksulluğa alışkın olan için vak’a’nın tekrarına hâcet yoktur.
***
Son Papa, son küresel-kapitalist-ekonomik krizi, İlâhî bir uyarı olarak nitelendirirken mürteci olarak adlandırılmadı. USA Başkanı G.W.Bush, yıkık, çökmüş görüntüsüyle 'ulusun sisteme olan inancının sürmesi isteğini'  yalvarırcasına televizyonlarda canlı yayında dile getirirken de, kimse çıkıp onu küçümsemedi, onun gaflarıyla alay etmedi. Avrupa'nın dev ülkeleri yana yakıla çâre ararken, merkez bankası başkanları, zengin G7’ ler sık sık bir araya gelerek piyasalara para pompalarken de kimse onların bu hâlini karikatürize etmedi. Dünya'nın bütün yoksulları yüzlerce yıllık büyük bir olgunlukla ve sessizce, keyif alarak, gözleri parıldayarak bu kan emicileri izliyorlardı.

49. Somalili Korsanlar, Ucuz Kitap, DVD-CD Film, Müzik, Kul Hakkı ve Sorgu

"Devler tepişirken, çimenler yeşil kalsın!" Alper Selçuk

Somalili Korsanlar Kızıldeniz'de cirit attığından beri, geçmişte de sık sık sorgulanan bir konu hakkında yazmak ve Korsan Kitap, Korsan Film,Korsan Müzik CD-DVD'leri gibi haksızlık ve kanunsuzluk  çağrıştıran ve düşünen okuyan, izleyen, dinleyen herkesi, farkındalık diriliğiyle zihnini her seferinde Kul Hakkı manipülasyonuna mahkûm eden,bu kitaplardan,CD ve DVD'lerden aldıkları için paralarını ödedikleri halde kendilerini suçlu hisseden kişileri ve kendimi -almış olsam da olmasam da- yeni bir sorguya davet etmek istiyorum. Başlıkta kullandığım gibi, söz konusu materyaller için de bundan sonra 'Korsan' yerine 'Ucuz' sıfatının kullanıma sokulmasını teklif ediyorum.
***
Sen tüketici kardeşim, gel otur sorgulayalım. Ama önce bir durum tesbiti yapalım beraberce; Bir Kitabevi'ne giriyorsun, kitap seçiyor ve onu almak istiyorsun. Kitabın fiyatını satıcıya soruyorsun, hatta pazarlık ederek indirim yaptırmaya çalışıyor ve sonunda satıcının senden istediği bedeli ödeyip kitabını alıp gidiyorsun.

48. Konuşmak ya da Konuşmamak; Recep Tayyip Erdoğan'ın Sesine Hükmeden Nedenler

Başbakan Neden Çok Konuşuyor?
***
Soruya cevap aramadan önce, az konuşan, konuşmayan ve çok konuşan başbakanları ve cumhurbaşkanlarını hatırlayalım isterseniz. Yakın tarihtekileri kısaca inceleyelim…
***
Şekil 1A: Önce Cumhurbaşkanları…11.Cumhurbaşkanı Gül’ü değerlendirmenin dışında tutalım. 10. Cumhurbaşkanı Sezer fazla konuşmadı; devri kaoslar, darbe girişimleri, özgürlüklerin kısıtlanması, terörün azması, ekonomik çöküntü, mafyaların ve basının egemenliği ve ergenekon devri oldu. 9. Cumhurbaşkanı Demirel çok konuştu, hâla konuşuyor; devri, kaos, banka hortumlamaları, türedi zenginler, sistem çöküşü, postmodern darbe, mafyaların büyümesi, terörün çeşitlenmesi ve azması, toplumun ayrışması ve susurluk, Helsinki zirvesi ile Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığının resmen kabul edilmesi devri oldu. 8.Cumhurbaşkanı Özal, bazen çok bazen az, genellikle çok konuştu; devri, çağ atlama ve ekonomik liberalizasyon, kısmî özgürleşme, türedi zenginler, terörün filizlenmesi ve sentez devri oldu. 7.Cumhurbaşkanı Evren bazen çok bazen az, genellikle az konuştu; devri laik-antilaik çatışmalarının yükseldiği, kutuplaşmaların yön değiştirdiği, din eksenli tartışmaların filizlendiği devir oldu. 6. Cumhurbaşkanı Korutürk hemen hiç konuşmadı; devri tarihin en büyük terör dalgasının ülkeyi harâbettiği, iç savaşın yaşandığı, ekonominin eksiye indiği devir oldu, sonrasında darbe oldu.

47. Dücane Cündioğlu’nun “Çocukça Düşünceler”inin Çelişkilerine Dair Bir Analiz

13.10.2007 tarihli Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan Dücane Cündioğlu imzalı “Çocukça düşünceler” başlıklı  hem içerik hem de teknik olarak sorunlu Fıkra'nın Sektörel Analizi'ni yapalım...

“Halkın çoğu çocukça ve çocuksu düşünür ve bu nedenle insanlar hayat içerisinde sıklıkla karşılaştıkları çelişkilerden —zannedildiğinin tam aksine— pek de rahatsız olmazlar.”

Halkın çoğu çocukça ve çocuksu düşünebilse keşke; tam tersine halkın çoğu öğrenilmiş korkular ve çâresizliklerle düşünür, sorular sorar ve verilen cevapları alır. Eğer çocukça düşünselerdi sıklıkla karşılaştıkları çelişkilerden aşırı rahatsız olurlardı ve onlara verdikleri tepkiler dolayısıyla “yaramaz çocuklar “derdik. Lakin halk, çocukça düşünemese bile eski bir çocuk olan herkesten oluştuğu için, çelişkilerden özellikle yönetsel aklî çelişkilerden en çok rahatsızlık duyan unsurdur. Rahatsızlığını eline geçen her fırsatta belli eder, sadece bu biraz uzun sürer. Siyasetçiyi aldatanda bu sürenin uzunluğudur.