36. Muhammed Fethullah Gülen Hakkında Sansasyonel Olmayan Bir Çalışma

 17.01.2010 tarihinde yazılmış aşağıdaki yazıyı, 17-27 Aralık 2013'teki FETÖ ihaneti ve sonrasında her türlü ihanetten daha alçakça 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimi sonrasında yeniden okudum; Başbakan Erdoğan'ın bile aldandık dediği düzlemde yazdığım bu yazı, aslında bir tarihe ışık tutmaktadır; bu büyük milletin profesyonel görev paylaşımlarıyla masonlar tarafından nasıl aldatıldığının en büyük delili olarak duracaktır. Dikkatle okumanızı öneririm... Alper Selçuk

****
Şu güzelim gökyüzü neler görmüştür ilk yaratıldığından bu yana, nereden bilebiliriz ki? Tarihçilerin derme çatma notları ile hükümdârların yahut menfaatdârların lütfu hayrına, yağ-bal kombinasyonu içerisinde terkib edilmiş tek yanlı metinlerden elde ettiklerimizin çürüklüğüne bakarak sağlam bilgi edinmemiz neredeyse imkânsız. Tarih, müddeilerinin aksine, kendisine hâs yöntemlere ve kıstaslara sahip olmasına rağmen bu yüzden bir bilim dalı değildir.
***
Hâl bu hâl üzere iken yaşadığımız dönemi anlatmak, en azından öncekilerin yaptıklarından daha fazla hakkaniyete uygun ve adil olmak mecburiyetine mahkûmdur. Mahkûmdur, zira; artık hiçbir şey tek yanlı yazılmıyor, doğrusunu yazmak fikir sahibi her adam için namus borcudur. Herkes meşrebince yazmakla meşgul ve bu meşguliyetin içinden hakikati seçip almak akıllı insanların insafına kalmıştır.
***
Muhammed Fethullah Gülen hakkında bir çalışma yapmak niye bu kadar zor olur incelemek lâzım. Bunu zorlaştıran nedenler nelerdir? Kuşku pompalarının her an çalıştığı bu devirde, acaba insan anlattığı şeyin doğru yanını tutmuş mudur? Anlatırken kul’un hakkına tecavüz etmiş midir?

Eksik yahut fazla sözün gidip deldiği bir veya birden çok yürek var mıdır? Daha da tehlikelisi, anlatılanın örttüğü bir zamane hakikati, diğer zamanların hakikatlerine ihanet edecek midir? Vesselam, lafın, beline doğru bükülen klavyenin başı bismillah ile kesildiyse, İblis’e kalemdârlık etmemiş olunacaktır nitekim.
***
Bismillah, zoru kolaylaştırandır; kolayı akıtan, akanı damıtan, damıtılanı da zihinlere yediren. Ama nedense aynı Bismillah, ‘Müslümanım’ diyenin ağzından çıktığı halde, aynı ağzın Müslüman kardeşine dokundurduğu lafları temizlemeye, içindeki hâlis niyeti sonuna kadar tutmaya yetmiyor. O zaman oturup düşünüyorsunuz, ya bu ‘Bismillah’ hoyratlaşan zihnin alışılageldik hoyratlığının zulmüne uğramış ya da ‘Müslümanım’ deyip besmele çekenin Müslümanlığına imanında kusurlar var. Kendi Müslümanlığına iman etmeyen zihnin elinden gelen besmele de olsa yediği besmele olmuyor, maalesef. Bu sebeple her ‘Bismillah’ samimiyet levhasına sarılarak dili şereflendirmelidir.
***
‘İhtilafta rahmet vardır’ deniyor asırlar zincirinin uçlarında. Her ne hikmet ise, bu rahmete biz ömrümüz nispetince bir türlü vasıl olamadık. ‘Kim demiştir bunu, niye demiştir, ihtilaf nasıl rahmet içerir, hesabı-kitabı nasıl yapılır bu rahmetin, ihtilâfın sona ereceği yer neresidir?’ diye sorup duran bizim gibiler, ayrılıp ayrılıp, bir diğerini kötüleyenleri gördükçe ‘Rum Suresi 31,32. Ayetlerle bize emreden Allah’ı hatırlayıp duruyoruz: “Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.” Bakıyoruz, ayete muhalif olan ihtilafta rahmet yok; aksine icad edilmiş her ihtilaf düşmanlıkları körüklüyor. Her grup kendisindeki ile böbürlenip duruyor, diğerlerini ise neredeyse tekfir edecek kadar ileri gidiyor. Kalıp uzak bir yerden seyrediyorsunuz, bölük pörçük olmamak için.
***
Fakat uzakta durmak yetmiyor, haksızlıkları görünce eliniz, diliniz aklınızın zoruyla harflerin üstüne üstüne yürüyor. Diyorsunuz ki; “Kardeşim, Fethullah Gülen’e düşman olanlara bakın, sonra dönüp gelin bir daha Fethullah Gülen’e bakın, kararınızı ondan sonra verin.” Önce biz dediğimiz gibi yapalım ve bakalım:
***
Güzel memleketimizin kan revan içindeki fikir mezbahânesine uğrayalım. İnternet siteleri, televizyonlar, gazeteler ve dergiler ile her türlü neşriyatı gözden geçirelim. Feto, F Tipi, Fethullahçılar, Siyonist Feto, Amerikan Uşağı, Vatikan İşbirlikçisi Diyalogcu Feto gibi ulusalcı başlıklara bakalım. Azıcık İslâm etiketine sahip cemaatlere yaklaşalım ve onların gözündeki kıvılcımları görelim. Ağızlarındaki ıslak-kuru baklalara birlikte bakalım, çiğnedikleri sakızları yerinde bizzat inceleyelim.
***
‘1999 yılı Mart ayında sağlık sorunları nedeni ile Amerika Birleşik Devletleri'ne giden Gülen, 2008 yılından bu yana ABD'nin Pensilvanya eyaletinde yaşamaktadır. Fethullah Gülen, Foreign Policy ve Prospect dergilerinin internet üzerinden gerçekleştirdiği ortak anket sonucunda, 2008 yılının Haziran ayında, Dünyanın ilk 100 entellektüeli listesinde bir numara seçilmiştir.’ diyor Wikipedi. Var mı bu açık gerçeğe muhalif olan? Var, ‘sağlık sorunları yüzünden değil kardeşim, kaçtı’, diyorlar. Peki kaçtı, diyelim de niye kaçtı? ‘1999 yılında ulusal televizyon kanallarında yayınlanan video görüntüleri Türkiye'de, laik düzeni yıkarak, yerine şeriatçı ve gerici bir İslam Devleti kurmak için taraftarlarını dinî bir ayaklanmaya teşvik ettiği suçlamalarına neden oldu’ değil mi? ‘Kaçmasaydı da hapse girseydi’, diyenler, haklısınız, bende haklıyım, kaçmasaydı keşke! Seyyid Kutub gibi şehit olsaydı; Türkiye’nin cezaevlerinde ilim-irfan sahalarında çalışmalarını sürdürseydi. Sürdürebilir miydi, acaba? Vicdanınızın üzerinden kefeni çıkarın ve öyle bakın; Gülen’e muhalif hatta düşman bazılarınızın da takibettiği Said Nursi’nin sürgünler ve hapisler neticesinde ortada ‘Kutsal Kâse’ gibi sır olan cesedi var, muhteremin mezarı bile yok. Terörün efendileri, özel doktorlar tarafından özenle bakılıp sıhhatte tutulurken, acaba bu ülkenin damarlarına heyecanı zerkeden bir adamın başına neler getirilecekti?
***
Suçlamalar ne oldu sonra? ‘2000 yılında Türkiye Cumhuriyeti'ni devirmek amacıyla yasadışı terör örgütü kurmaktan dava açılmış, 2008 yılında cürüm ve şiddete başvurarak teşekkül oluşturduğuna dair delil olmadığından beraat etmiş ve karar Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da oybirliği ile onanmıştır’ diye eklenmiş Wikipedi’ye. Var mı bunun tersi? Yok. Bu kez orta yere başka bir şey çıkıyor deniyor ki; Yargıtay ile işbirliği içinde olmasa Yargıtay neden oybirliği ile beraat ettirsin? Bazen doğru zamanı gösteremez mi saat? Masumâne düşünün arada bir. Niye hemen Amerika’nın baskısıyla beraat ettirildi diyorsunuz? Madem o baskı vardı, dava niye açıldı? Ha, Amerika’ya kaçtıktan sonra, CIA ile anlaşma yaptı, diyeceksiniz? Deyin, zararı yok, ama önce siz anlatmalısınız CIA ile anlaşma yapıp yapmadığınızı. O yolları bilmeyen o yolların olduğunu da bilmez.
***
Bir ara, başörtülü milletvekilini meclisten kovduran Bülent Ecevit, Gülen Okulları diye bilinen okulları övmüş, hatta sahip çıkmıştı. Niye acaba, hemen sonra tahttan indirildi? Bu memleketin her başbakanı bu memlekete ihanet mi etmiştir her vakit? Aralarından bazıları ihaneti fark edip buna mani olmaya çalışamazlar mı? Nitekim, başörtülü vekilin evrime uğramış partisi, daha sonra Gülen tarafından desteklendiği iddia edilen AK Parti karşıtlığı için Ergenekoncularla kol kola görünmemiş miydi? Geriye dönüp bakalım, bugünlerde o başörtülü vekille yan yana oturan hanımefendi gazeteci ne işlerle meşgul, kimin davulunu çalıyor? Yani aslında Bülent Ecevit ne yapmış, görebiliyor musunuz? Dava açıldığında, Gülen’i destekleyen ve ona hürmet eden Ecevit iktidardaydı, dava düşürüldüğünde ise AK Parti. Ne demişti Ali Bulaç ‘ "...Hocaefendi'yle ilgili alınan bu karar yargıya olan güveni daha çok artırmıştır. Yargının elini güçlendiren, onunla ilgili güvenilirliği artıran bir faktör oldu. Bundan şu meşru sonucu çıkarabilir miyiz? Eğer Anayasa mahkemesi Ak Parti'nin kapatılması yönünde karar verirse genel olarak yargıya yöneltilen eleştirilerde bir azalma olur mu? Tabii ki olabilir. Kendiliğinden böyle bir sonuç çıkarabiliriz. -AKP kapatılırsa bile bu karar nedeniyle tepki verilmez mi diyorsunuz? -Evet, yargıya olan tepkiler az olur. Bu kararın böyle bir tesiri vardır, olacaktır da."
***
Şimdi şişe ve kebaba yakından göz dikelim. Gülen Ak Parti’yi destekliyor, Ak Parti’nin kapatılma davası ile Gülen’in beraati arasında ilişki kuran yine Gülen taraftarı bir yazar. Sonuçta ne Gülen mahkûm oluyor ne de AK Parti kapatılıyor. O dönemde AK Parti’yi acımasızca eleştiren Ali Bulaç orta yerde kalakalıyor. Acaba Fethullah Gülen için ters düşünebilen bazı insanlara Ali Bulaç için farklı şeyler düşünmek niye ters geliyor?
***
Wikipedi bir şeyler daha söylüyor, diyor ki; Fethullah Gülen’i Dünya’nın ilk 100 entelektüeli anketini düzenleyen dergilerden Foreign Policy 1970 tarihinde Samuel Huntington ve Warren Demian Manshel adlı iki akademisyen tarafından akademik yazıların yayınlandığı bir dergi olarak yayın hayatına başlamış. Kurucuları Yahudi ve Samuel Huntington Medeniyetleri çatıştıracak adam. Bunların kurduğu dergi, Güleni listede 1 numara yapmışsa muhakkak Gülen Siyonistlerle işbirliği yapıyor. El insaf, anket internet üzerinden yapılmış ve tribünlerde oturan herkes oy kullanabiliyor, mail zinciri ile siz Dünya’nın Yedi Harikası’nın seçiminden haberdar olup oy kullanmadınız mı? Anketi, kimin düzenlediğini biliyor muydunuz oy kullanırken? CNN sürekli anket düzenliyor, katılıyorsanız, CNN kimin, kullanacağınız oy nasıl anlaşılır, düşünüyor musunuz?
***
Yüzümüzün akı var mı, arada bir aynaya bakmak lâzım. Papa ile görüştüğünde yerin dibine batırdığınız adam, Dünya’nın her yerinde itibar görüyor, Rus akademisyenler onun adına tebliğler sunup hayranlıklarını ifade ediyorlar. Alternatif bir gerçekleşmeye şahit olsak, bunu da önemsemeyeceğiz, ama yok. Dünya’nın taltif ettiği bir adamınız var düşünen olarak, alıp yere çalıyorsunuz? Niye? Masonlar seçip Nobel ödülü vermediler diye mi?
***
Diyalog ile başına örmedik çorap bırakmadınız. Bir düşünün, kuşkucu kafanızla siz Fethullah Gülen düşmanları, hesabı kitabı varsa, misyonerlerle niye açık açık yapsın? Gizli dolaplar dururken kameralar karşısında neden böyle bir görüşme yapsın? Anlamıyor değilim, turfanda sebzeden kurulan turşunun gerisindekini. Önce imaj boz, sonra alaşağı et. Onun yerine diğer Hocaefendileri geçir. Yaptıklarını toz duman et, kendi krallığını sürdür.
***
Mesele Hocaefendiler savaşı, tamam. Ama bunu mertçe yapın. Bu ülkede Ergenekon denen bir şey var ve bu Ergenekon Fethullah Gülen’i bir numaralı düşman ilan etmiş. Kimin tarafını tutacağınıza karar verin. Hakkın tarafındaysanız, ya hakkı söyleyin ya da susun. Okullar kurmuş, okulları bilimin tüm dallarında ödül alan çocuklar yetiştiriyor. Siz ödülü rüyalarınızda görürdünüz. Gazete çıkarmış, gazeteciliğin babalarına gazetecilik öğretmiş; akademik makale yayınlayabilen tek gazete olarak her gün sayfalar dolusu harf basıyor. Diziler çekiyor, ülkeyi kan gölüne çevirenlerin ipliğini pazara çıkarıyor. Gencecik insanları alıyor, Dünya’nın her yerine, sıfır merkezli okul kurmaya gönderiyor, küresel ölçekte deneyim kazanarak geri dönen nitelikli elemanlar yetiştiriyor bu ülkeye. Niçin? Bu ülkeyi sömürge yapmak için mi? Yahu bu ülke zaten sömürge değil miydi? Amerikan College bu ülkede ilk olarak ne zaman kuruldu, Robert College ne işler yaptı, bir açın bakın hele. Çalışıyor; yanlışlar yapıyor, doğrular yapıyor. Eleştirelim beraberce, ama hakka ihanet etmeyelim.
***
Fethullah Gülen’in İbn-i Arabi, Celaleddin Rûmi, Yunus Emre, Said Nursi ile girdiği tasavvuf çerçevesi bana yanlış geliyor, nitekim ‘Ahirette bana şefaat hakkı verilirse, Bülent Ecevit için kullanırım’ dediğinde ona bunu söyleten etken bana göre tasavvuftur. Ama aynı zamanda ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ sözünün hadis olmadığını söyleyecek kadar da samimidir. Sürekli ağlıyor olmasından hoşlanmıyorum, ama bu onun tercihidir, diyorum; riyâkârlık niyeti vardır diyemiyorum. Cemaat yapılanması içinde bir sürü olumsuzluk var; görüyorum. Birey üzerinde tahakküm vardır; bu tahakkümü kırmak, bireyin birey olma macerasına yol açmak zordur, biliyorum. Fakat diyorum ki; Fethullah Gülen, hak bildiği yolda ilerlerken düşman edinmişse, bu düşmanların hüviyetine bakmaktan asla imtina etmemek lazımdır.
***
Kanaatlerim, kendi sorgularımdan sonra ortaya çıkmıştır, vicdanım ihtilafta rahmet görmemektedir. Fakat eleştirinin ihtilaf ile karıştırılmaması gerektiğinden bahisle, konu Müslüman insandan neşet eden şeyler olunca tümden ret yahut -peygamberler hâriç-tümden kabul gibi zayıf davranışlar içine girmemenin kişideki en büyük erdem olduğuna işaret ederek bu geniş konuyu kapatıyorum.

Alper Selçuk, 17.01.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder