54. Ahmet Kekeç, Şamil Tayyar, Abdurrahman Dilipak, Yargı ve Basın Özgürlüğü

Kocaman bir mahalledeyiz. Hakkı savunduğunu, adaleti aradığını düşünen ve düşündüklerini söyleyenlerin, mahallenin kodamanlarınca tutulmuş fedailer tarafından elleri kolları bağlanarak, yani savunmasız bırakılarak her türden tedhiş ile sindirildiğini, dövüldüğünü gördüğünüzde ne düşündüyseniz, bende Ahmet Kekeç’i ve Şamil Tayyar'ı okurken aynen öyle düşünüyorum.
***
Ahmet Kekeç, iyi yazıyor, vicdanı var. Şamil Tayyar da öyle.
***
Şamil Tayyar, ne kadar ve kaç defa tazminat ödemeye mahkûm olmuş bilmiyorum, ama meşhur darbe davasında, iddianameden alıntı yapıp yazdığı yazı dolayısıyla aldığı hapis cezasının ertelenmesinden sonra, uzunca bir süre mahkeme kararıyla ‘özgür basın mensubu‘ sıfatını kullanamayacak. Ve kendisi hakkında soruşturma başlatıp dava açan ve mahkûmiyetine giden yolu hızlandırıp sonuçlandıran savcı ile çıkıp bir TV kanalında tartıştılar. Savcı helallik diledi, iş kapandı. Kapandı mı yani?

***
Savcı helallik dilediğine göre haksızlık yaptığını mı düşünüyordu? Haksızlık yapılmışsa, verilen mahkûmiyet kararını kim ortadan kaldıracak? Yargıtay’ın helallik kurumuyla doğrudan ve dolaylı işlem yapmadığını ve mahkûmiyeti kaldırmayacağını biliyoruz. İzleme devam edecek ve ertelenen hapis cezası nasıl, ne şekilde ve ne zaman ineceği belli olmayan bir kılıç gibi Şamil Tayyar’ın tepesinde duracak. Şamil Tayyar, özgür bir basın mensubu gibi davranamayacak, bizde buna basın özgürlüğü diyeceğiz?
***
Kimse kusura bakmasın, Aydın Doğan medyasının anlı şanlı yazarları Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’a, beğenmedikleri yazarlardan işadamlarına kadar herkese, hatta vatandaşa hakaret edip aşağılamaya çalışırken işlemeyen hukuk, Ahmet Kekeç’e, Şamil Tayyar’a ve Abdurrahman Dilipak’a hızla işliyor. Açılan hakaret davalarında, hakaret olduğu vicdanî, hukukî tüm kıstaslara göre kesin olan sözlerin ve eylemlerin, nedense korunmuş fedailerce sarf ve icra edilmesi hukuk kurumlarımızın bir kısmına göre fikir özgürlüğü kaleminden sayılabiliyor; örneğin Ruhat Mengi ve ve sürekli değişen ama aynı kalıptaki konukları pazar günleri Star TV’de ‘Her Açıdan’adlı programda her hafta hukuk katliamı yapıyorlar ve savcılar görmezden geliyor. Oysa aynı hukuk sistemi, ‘insanlık hakkını helal etmeyeceğini’ yazan Abdurrahman Dilipak’ı mahkûm etmiş ve elinden oturduğu evi alıp davacıya vermişti. Şamil Tayyar’dan helallik dileyen Savcı’nın eylemi ile Abdurrrahman Dilipak’ın helal etmediği hakkı hukuk karinesi olarak değerlendirildiğinde nasıl bir laik- hukuk devletinde yaşadığımıza inanacağız ki?
***
Ahmet Kekeç’in sıkı sıkıya tutulan ellerinden ironi sanatının tüm incelikleri çıkıyor şu sıralar. Ahmet Kekeç, haklı olduğu için açtığı davaları kaybettiğini, dolayısıyla hakaret edenleri yargıya havale etmekten vazgeçtiğini, kendisine karşı açılan haksız davaları da karşı tarafın kazandığını belirtiyor sık sık. Çaresiz bir şekilde bir gazeteciden çok bir hiciv ustası, edebiyat sanatçısı gibi yazmaya gayret ediyor. Ama karşısında duranlar gayet rahat; hukuk onların tozlarını silkelemekten ziyade, her söylediklerini fikir özgürlüğü maddesinden değerlendiriyor.
***
Darbeci, çözüm karşıtı, bölücü yayınların fikir özgürlüğü olarak değerlendirilip re’sen açılmayan kamu davalarına bakmak bir yana, hukuk temsilcileri üzerindeki ağır gölgelere rağmen yargı kurumlarına yapılan eleştirileri hazmedemeyen Yargıtay Başkanı’na bakıyorum. Dikkatle bakıyorum, ilgiyle bakıyorum. Haklı ve soğukkanlı bir şekilde yargı kurumlarının yıpratılmasından bahsediyor. Merak ediyorum, yargı mensuplarından başka yargı kurumlarını kim yıpratabilir? Haksız olduğu toplum vicdanınca sübut bulan kararların müsebbibi kimler, yazarlar mı? Yargı eleştirilemez mi? Yargı kararları, karar aşamasından sonra eleştirilemez, diyen bir yasa maddesi mi vardır?
***
Eski darbecilerin yargılanması için çalışma başlatan eski Adana savcısı ve muvazzaf subayları iddianameye dahil ettiği için görevden el çektirilen Van Savcısı ile şu anda darbe planlayıcısı generallerin gelip ifade verdiği savcı arasındaki temel hukukî farkı kim izah edecek? Yargı kurumlarını baskı altına alan Yarsav Başkanları’nın hukukî eleştirisini kim yapacak? Kendi üyelerinin soruşturmasını yapmayan, suç işleyen mensuplarını ihraç etmeyip koruyan Yargı kurumları, kendilerini yıprattıklarını ve güven erozyonuna sadece kendilerinin sebep olduğunu anlayamıyorlar mı? Yargı kararıyla yargı mensuplarını dinlemeyi hukukî buldukları halde, bunu eleştirmeleri, suçu ve suçluyu korudukları anlamına gelmiyor mu? Bu açık bir suç değil midir? Bir gazeteci bunu eleştirdiği zaman suç işlemiş mi oluyor, yoksa yargı kurumlarının itibarının korunması gerektiğini mi vurguluyor?
***
Türkiye’de kanunsuz dinleme yapan her türlü kurumu, kuruluşu ve kişileri eşit mesafede izlemesi gereken yargı kurumlarının, Emasya protokolleri gereği yargı kararı olmaksızın yapılan fişlemeleri, dinlemeleri sorgulaması gerekmiyor mu? Yargı neden buna tepki vermiyor, kendi kararlarına bağlı olmaksızın yapılan dinlemeleri ve dinlemelerle elde edilen delilleri kullanan bazı devlet kurumlarının birçok insanın işlerini ellerinden almalarına engel olmuyor?
***
Bugün üniversitelerde yapılan karşıt fikirli gösterileri organize eden, insanları iktidar’a karşı kışkırtan kişi, kurum ve kuruluşlarla ilgili neden işlem yapılmıyor? Demokratik açılım, hesabından hareketle Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a hakaretler eden ve hain diyebilen, terör örgütünün dağ macerasına özenip ‘50 yıl dağlarda kalmak’la ilgili tehditler savuran siyasi parti liderleriyle ilgili neden bir hukukî tâkibât yapılmıyor? Buna karşılık, neden iktidar partisi ile ilgili hukuk dışı dinlemeler pozisyonuyla delil toplanma yarışına girişiliyor?
***
Hukuk, haklının tarafındadır, haklıyı koruduğu sürece güvenilirliğini korur. Ahmet Kekeç, Şamil Tayyar, Abdurrahman Dilipak ve benzeri yazarlar için adil olma hakkını korumakla mükellef olan hukuk kurumları kendilerinden başka hiç kimse tarafından zayıf düşürelemezler. Yargı kurumları hiçbir zaman zayıf olmaz, zayıf kalmaz. Ama her zaman adil olmak gibi bir mükellefiyetleri vardır. Çünkü; yargı kurumları da hukuk’a muhtaçtırlar. Erkler ayrımında yargı erkinin avantajlı olması demokratik bir hukuk devletini zayıflatır. Buna dikkat etmek gerekir.

Alper Selçuk, 13.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder