“Bir düşünür, nefsinin şiddetle arzuladığı şeylerin süsüne kapılıp gittiği anda ölür.”
Efektif çıngarların cadı kazanına dönüştürdüğü zihinsel dönüşüm çemberlerinin, eski, yeni, yetkin, yetersiz her bir insanoğlunu kuzu kürkü gibi sarıp sarmaladığını anladığımda… Düşlerin kahverengi atmosferinde, griye, siyaha ve daha çok her bir koyu renkten en iç karartıcısına dümen kıran talepleri çözüp, aklın duvarına bağladığımda… henüz bir çocuktum.
***
Efektif çıngarlar zihnin karnını deşip bağırsaklarını sokağa döküyordu. Ortalık kokudan geçilmiyordu. Kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar ve daha niceleri burunlarını tıkayarak geçip gidiyorlardı, her bir karışı dökülmüş bağırsaklarla dopdolu sokaklardan. Sadece burunlarını tıkıyorlardı ve geçip gidiyorlardı. Birbirine kör, birbirine duyarsız, kendi efektif çıngarlarıyla baş başa, hatta onlarla yüzleşmiş bir şekilde kendi bağırsakları dökülmesin diye kaçışıp duruyorlardı.
***
Zihinsel dönüşüm çemberlerindeydi hepsi… Çocuklar, büyüklerinin çizdiği çemberlerde sek sek oynarken fark ediyorlardı zihinsel çemberleri… O çemberlerden çıkamadan, sıkıştıra sıkıştıra çaplarını büyütebiliyorlardı ancak, büyüklerin kervanına katılana dek. Ama hep hayal kuruyorlardı, çemberlerden kurtulduklarını sanarak… Yeni ve yetkin her çember kurbanının gezip gelip duracağı yerin daima efektif çıngarların kurbanı olacağını bilmiyorlardı. Erkekler için, kadınlar, oğullar ve servet… efektif çıngarlardı… Kadınlar için ,erkekler, kızlar ve servet; sonradan sonradan çirkin bir düzenekle çıkıp gelecek olan efektif çıngarlar…. Karınlarını deşeceklerdi ideallerin.
***
Düşlerin koyu renkli kıyafetlerini giyinip duran ve düşünen adamlar ve kadınlar öldüklerinin farkında değillerdi. Düşünürler, nefsin şiddetle arzuladığı şeylere meylettiler. Unuttular; bir düşünür, nefsinin şiddetle arzuladığı şeylerin süsüne kapılıp gittiği anda ölür. İç içe çemberlerde kan revan içindeyken, nefsinin kopardığı çıngarların sesiyle bölünen uykuların düşleri karanlık renklerle giydirilmiştir; fark etmez.
***
Düşünen erkekler, aradılar. Ellerindekilerle yetinmediler; ellerindekinden daha fazlasını istediler. Diğerleri, kadınlar; istettiler… Düşünen adamların çemberlerine kadınlardan dikenler dikildi. Dikilenler gönüllüydüler; gönüle gönül koyacak kadar hem de… Oğullar sürüklendi gecelerin ardına, saltanat kayıkları kopup geldi binbirgece masallarından… Ve cariyeler döküldüler kül kül, çırılçıplak… Düşünen adamlar onların üzerinde tepindiler… Ve servet daima en üstteydi; daima isteteni güçlendiren şeydi. Bir düşünür böyle öldü; birden çok bir sürü düşünür işte böyle öldü.
***
Düşünen kadınlar, kıskandılar, kıskanıldılar; yuva kuramadılar; kurdukları yuvalarında ana olamadılar, kadın olamadılar… Kızları yürüdü eteklerine tutuşarak, başkalarının oğullarına karşı kışkırtıldılar… Servetleri oldu; tepelerde tütsü yaktılar; ezdiler küçük çemberlerinde tıkanmış erkekleri… Kıvrım kıvrım kıvrılarak çarpılıp gittiler, cihan titreten hünkârlar… Elleri rakkastı, gözleri oynak… Dilleri şuhtu, sesleri cımbız… Bir düşünürdü kadın; öyle öldü; birden çok bir sürü kadın düşünür işte böyle öldü.
***
Sınandılar, denendiler her seferinde her bir çember geçişinde… Her bir hayır verildiğinde, kendilerinden bildiler; şükretmediler… Büyüklendiler, beğendiler kendilerini; diğerlerinden önce saydılar, diğerlerinden mermer… Hayrın kendilerini kışkırttığını bilemediler. Dönüp durdular hayırdan üreyen şerlerin şiddeti büyük, şiddeti korku verici çirkinliklerinde… Şerlere parlak libaslar giydirip hayır diye avuttular nefislerini, akıllarına pranga vurup zihinlerini iğdiş ettiler… Dökülüp kaldılar ömürlerinin son demlerinde; dudakları dua edecek kadar arlı değildi…
***
Denendiler, kışkırtıldılar her seferinde; her bir şer verildiğinde başkalarından bildiler… İtişip kakıştılar, şikâyet ettiler; feleğe çattılar, kadere kızdılar… Kader ki; bildikleri hiçbir şey yoktu. Yürüttüler nefsin arzularını, şiddeti kadere yazdırdılar, kötüyü kadere kazdılar; sonra hep kızdılar… Kışkırtıldıkları yerde çürüdüler… Sabredemediler. Şaşkınca ve büyük öfkelerle küçümsediler şerden üreyen hayırları. Hayırlara çirkin libaslar giydirip küfretmeye devam ettiler, akıllarını yitirip zihinlerini iğdiş ettiler… Dudaklarında pişmanlık, gövdelerinde karanlık, koyuldular ecelin kızılateşli yollarına…
***
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir. “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde bağışlanma dileyenlerdir. Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. ” Âl-i İmrân /14-19
***
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” Enbiyâ / 35
***
Düşünürler böyle öldü. Bir düşünür dün işte tam böyle öldü. Dün, dehrin her bir katresindeydi neredeyse. Neredeyse her bir düşünürün dünüydü… Kurtulanlar müstesna, sınandılar kaybettiler. Gülümseyerek ölemediler… Ölmeyecekler de…
***
Efektif çıngarların cadı kazanına dönüştürdüğü zihinsel dönüşüm çemberlerinin, eski, yeni, yetkin, yetersiz her bir insanoğlunu kuzu kürkü gibi sarıp sarmaladığını anladığımda… Düşlerin kahverengi atmosferinde, griye, siyaha ve daha çok her bir koyu renkten en iç karartıcısına dümen kıran talepleri çözüp, aklın duvarına bağladığımda… henüz bir çocuktum, ama artık aklın duvarına tutunmaktan daha fazlası, daima dua gerek: “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.”
Alper Selçuk 18.07.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder