40. Islak İmza; Mertliğin Reddi

“Bu imza’da kurudur kardeşim, ıslak olduğunu kanıtlayın tüm belgeleri kimin hazırladığını/hazırlattığını söyleyeceğim!”

Sahiden ıslak mıdır bu imza? Islaksa, sürekli ıslak tutulmak için nasıl bir mürekkep kullanılmıştır acaba? Kadınların makyaj malzemelerindeki kimyasallardan kullanılmış olabilir mi? Kullanılmışsa, kadın kokusu da sinmiştir muhtemelen. Aklım alamıyor; yahu hangi imza ıslak kalabilir?
***
İlk duyduğumda ıslak-kuru imza görüntüleri doldurdu hayallerimi. Kuru imza’yı anlamaya gayret ettim. Niye kuru? Nasıl kuru? Kuru ise bir de bunun yaş hâli vardı elbette eşyanın tabiatı gereği –imza eşyâ mıydı bu arada?-. Kuru üzüm, kuru kayısı ve dâhi kuru fasulye ıslak yani yaş, yani suyu buharlaşmamış hâllerini de gömmüşlerdir hâfızâmıza.

***
Her ecnebi gibi, her yurt yerlisi insanın aklına gelen kuru’nun yaş’tan sonraki maddenin ikinci hâline herkes neden bu kadar üşüştü? Kuru ise salla-geç demek için mi? İmza kuru ise ehemmiyeti yok, demek için mi? Ne yâni, böyle bir kâide mi var? Dikkatleri toplayıp bir küçük sandığa kilitleyerek ve bu sandığa önemsizdir damgası vurmak için mi icât edildi, imzanın kuruluğu?
***
Evet, imza kuruydu, yani belge fotokopi olduğu için imza fotokopi de kuru görünüyordu ve bu imza evet, evet başka bir belgeden kopyalanıp, derin mihraklarca ‘İrticayla Mücadele Planı’nın altına yapıştırılmıştı. Zavallı imza o asil ıslaklığını, büyük bir sahtekârlıkla kuruluğa kaptırmıştı. Ortada ne böyle bir çalışma ne de böyle bir belge vardı; hukuken bir kâğıt parçasıydı bu. İşte;gözümde canlanan imza manzaraları.
***
Kanaatim şu; kuru imza zavallıdır, acınılacak bir şeydir, her yere taşınabilir hatta atılabilir, nasılsa sahibi yoktur da, taşıdığı herhangi bir risk de mi yoktur?. Sahibi, imza kuru olduğu için imzasına sahip çıkmaz, kendisine iftira atanları mahkemeye vermez, bu iftirayı yayınlayanların emdiğini burnundan getirmez. Ne ki; o kuru imzadır ve kişiden çalınmıştır. Kişiliği alınmış imzadır yani, sahtekârların alıp da rahatça kullandığı bir imza(!). Islak olsaydı, o zaman görürdünüz gününüzü! Islak imza bir insanın şerefidir. Yoksa sahibi neden atsın? Belge suç unsurları taşıyorsa, yargı ne güne duruyor? Bugüne kadar ne güne durdu? Yargı bağımsızdır, çözecektir imzanın ıslaklığının altındaki bilmeceyi. Niye vergi veriyoruz, niye vergilerimizle maaşlarını ödüyoruz? İşlerini yapacaklar tabi. Yargı şerefini koruyacaktır, şüphesiz.
***
Baykal iddia ediyor, bu imza ıslak ise nasıl bu kadar uzun süre ıslak tutulabildi? Kimyasal ve kriminolojik analizleri adli tıp kurumunca yapılmış bu belgenin altındaki imza ıslak imza imiş. Bu ıslak imzalı belgeyi sızdıran kim acilen bulunmalı. Bulunmalı tabi, imzasının kuruluğuna kurban ettiğimiz belgeyi, bu kez, ıslak imzalı hâliyle sızdıranın muhbirliğine kurban edeceğiz. Sızdıran subay’ın mahkeme heyetine gerekirse şahitlik edebileceğini beyan etmesine itibar etmeyip kafasını uçuracağız. ‘Sen nasıl ülkeni onun bunun darbelerinden korumaya kalkarsın’, diye asacağız meclis’in kapısında. Genelkurmay binasının Sina çölü kadar geniş ve sayısız odalarında milyonlarca subayın arasında onu fellik fellik ararken bulamamalarının da bir sebebi var elbette.
***
İşte kafamı kurcalayan bu sebeptir. Birkaç elin parmaklarının sayısını geçmeyecek kadar kişinin bulunduğunu sandığım ordumuzun genel merkezinde, kimin hangi karakterde, hangi fikirde olduğu bilinmiyorsa, işte ben orda dururum, ürperirim. Kendi çocuklarımın geleceğinden endişelenirim. “Güvenlik sırlarımızın en baba yeri güvensiz miymiş?”, derim. Sonra oturur, ah vahlar içinde ordumuzun sınırsız bütçesine yanarım. Her minik ayrıntıyı kaydedecek bir kamera sisteminin kurulamayışına yanarım. Her belgenin âkibetinin nasıl olacağına yanarım. Parayla saadet olmuyor demek ki. Parayla ancak darbe hazırlıkları yapılabiliyormuş.
***
Anladım ki; darbe-cunta gözleri bu kadar karartmış. Belki herkes her konuda hemfikirdir ki; tedbir almak gereksizmiş. Bir sürü senaryo dolaşıyor kafamda. Bazen az önceki düşüncemin aksine, diyorum ki; cuntacılar alt tarafları ele geçirdiler, yüksek dağlar, kar yağmasın, askerlerimiz üşümesin diye şemsiye üretiyor. Ya da diyorum; kıyamıyorum kahraman ordumuza, sindiremiyorum sindirilmiş olmasını dört yıldızlı omuzların.
***
Aklıma hemen başka bir şey geliyor; darbe yapacak olan ordu, neden gitsin anayasa mahkemesindeki kendi üyesine iktidar partisinin kapanmasına “karşı oy kullan” desin? Bir oy, 6-5 kapanır gider parti; hepsi o kadar; neden darbe yapsın? Gidenler gider kalanlar yeniden hükümet olurlar idiyse, gelenleri de partilerinin mezarlığında sabahlatırsın, çok mu zor? Âlâsı yapıldı Cumhurbaşkanlığı seçiminde. Yok, öyle yapmadılar; bazı darbecileri mahkemelere verdiler yargılansınlar diye, sonra bazılarını ziyaret ettirdiler. Ama niye? Arkasında duracaksanız, neden itiyorsunuz öne? Öne ittiyseniz neden arkasında duruyorsunuz? Mecbur musunuz? Emir komuta zinciri kopar, diye ürken eski genelkurmay emeklileri var idiler tarihte. Onlara benzemekten mi çekiniyordunuz? Her Türk asker doğardı, her Türk cesurdu. Hey gidi eski vakitler…
***
İmza’ya takıldık gittik, ama işler sadece ordumuzda kesat değil. Emniyetimizde de toz duman ortalık. İstihbârât geceleri karanlık, hem de nasıl karanlık!.. Hani diyorum; ordumuzun hâki kıyafetinin yakaları hâkim yakalara, meclis rozetlilere yüz vermez de, polisimizin lacileri de mi meclis rozetlilere yüz vermez? Bu nasıl oluyor şimdi? Hükümet, boyu boğaz köprüsünü aşmış suç listeleri bulunan müdürleri, amirleri neden görevde tutuyor? Onların da imzaları kuru diye mi? Sesleri falan? Onlar hazırlamışlardı güyâ bu kuru imzalı belgeyi; iftiralar içinde iftira, matruşka bebekleri gibi.
***
Bize bu akşam imza lâzım; ıslak kuru fark etmez. İmzasına sahip çıkacak adamlar lâzım. İddia ediyorum her imza atıldıktan çok kısa bir süre sonra kurur, kurutulur; ıslak kalmaz (İnanmayan, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin imza törenini tekrar izlesin, bir görevli elinde kurutucu, atılan imzayı kurutuyor ve ardından diğer sayfaya geçiliyor). Bu imza’da kurudur kardeşim, ıslak olduğunu kanıtlayın tüm belgeleri kimin hazırladığını/hazırlattığını söyleyeceğim!

Alper Selçuk, 29.10.2009


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder