48. Konuşmak ya da Konuşmamak; Recep Tayyip Erdoğan'ın Sesine Hükmeden Nedenler

Başbakan Neden Çok Konuşuyor?
***
Soruya cevap aramadan önce, az konuşan, konuşmayan ve çok konuşan başbakanları ve cumhurbaşkanlarını hatırlayalım isterseniz. Yakın tarihtekileri kısaca inceleyelim…
***
Şekil 1A: Önce Cumhurbaşkanları…11.Cumhurbaşkanı Gül’ü değerlendirmenin dışında tutalım. 10. Cumhurbaşkanı Sezer fazla konuşmadı; devri kaoslar, darbe girişimleri, özgürlüklerin kısıtlanması, terörün azması, ekonomik çöküntü, mafyaların ve basının egemenliği ve ergenekon devri oldu. 9. Cumhurbaşkanı Demirel çok konuştu, hâla konuşuyor; devri, kaos, banka hortumlamaları, türedi zenginler, sistem çöküşü, postmodern darbe, mafyaların büyümesi, terörün çeşitlenmesi ve azması, toplumun ayrışması ve susurluk, Helsinki zirvesi ile Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığının resmen kabul edilmesi devri oldu. 8.Cumhurbaşkanı Özal, bazen çok bazen az, genellikle çok konuştu; devri, çağ atlama ve ekonomik liberalizasyon, kısmî özgürleşme, türedi zenginler, terörün filizlenmesi ve sentez devri oldu. 7.Cumhurbaşkanı Evren bazen çok bazen az, genellikle az konuştu; devri laik-antilaik çatışmalarının yükseldiği, kutuplaşmaların yön değiştirdiği, din eksenli tartışmaların filizlendiği devir oldu. 6. Cumhurbaşkanı Korutürk hemen hiç konuşmadı; devri tarihin en büyük terör dalgasının ülkeyi harâbettiği, iç savaşın yaşandığı, ekonominin eksiye indiği devir oldu, sonrasında darbe oldu.

***
Şekil 2A: Başbakanları inceleyelim. Başbakan Erdoğan çok konuşuyor; devri Türkiye’nin küresel anlamda büyüdüğü, İhracatın rekorlar kırdığı, kişi başına gelirin 10 bin dolar’a yaklaştığı, güvenlik, savunma, sağlık, eğitim ve ulaşımda devrim niteliğinde reformların yapıldığı, yoksulluk, yolsuzluk ve mafya ile mücadelenin her alanda sürdüğü, darbe girişimlerinin püskürtüldüğü, yüzlerce çetenin çökertildiği, komşu ülkelerle sıfır problem politikasının başarıyla uygulandığı, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi olduğu, Basının egemenliğinin azaltıldığı, AB üyelik müzakerelerinin başladığı, uyum paketleriyle insan haklarının iyileştirildiği, Anayasal değişikliklerin yapıldığı, sivil anayasa’nın yapılamadığı, terörün azdırıldığı, terörün arkasındaki devletlerin ve yerel-küresel güçlerin deşifre olduğu, AB’nin ve Amerika’nın baskı altına alındığı, ırk, din ayrımcılığının ve bölgesel milliyetçiliğin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği, DAP ve GAP projelerine 12 milyar dolar kaynak ayrıldığı vb devir oldu. Başbakan Gül’ü değerlendirmenin dışında tutmaya devam edelim. Başbakan Ecevit başbakanlık yaptığı dönemlerin hepsinde az konuştu, genellikle hiç konuşmadı; laik-antilaik çatışmasının zirve yaptığı ülkenin bu hususta ikiye ayrıldığı devri 10. Ve 9. Cumhurbaşkanları devriydi- 80 öncesini tartışmaya gerek yok-,  yaşanan hiçbir şeyi doğru kavrayamadı, bankalar battı, ülke darmadağınık oldu, özgürlükler kısıtlandı,; yeniden yazmayalım. Başbakan Yılmaz, hemen hiç konuşmadı, diplomat tavırlıydı, bankalar hortumlandı, mafya ülke yönetiminde egemen oldu, kendisi Yüce Divanda yargılandı, davası af kapsamına girdi; devri 9.Cumhurbaşkanı devriydi (biraz da 8.Cumhurbaşkanı devrinde başbakanlık yaptı). Başbakan Çiller; ne çok ne az konuştu, devri ekonomik krizler, terörün ve terörle askeri mücadelenin, ırk ayrımcılığının zirve yaptığı devir oldu. Devri; 9.Cumhurbaşkanı devriydi. Başbakan Erbakan çok konuştu; denk bütçe yaptı, postmodern darbe yedi, tepkisiz kaldı, özgürlüklerin kısıtlanmasına izin verdi. Devri; 9.Cumhurbaşkanı devriydi. Başbakan Akbulut’u sadece gaflarıyla hatırlayalım, hemen hiç konuşmadı. Özal, Demirel başbakanlık da yaptıkları için onların dönemleri de Cumhurbaşkanlığı yaptıkları dönemden farklı olmadı. Diğer kısa süreli başbakanlık yapan kişileri bu değerlendirmenin dışında tutuyoruz.
***
Şekil 1A ve 2A’dan anlaşılabileceği gibi, Cumhurbaşkanları ile Başbakanların az veya çok konuşmalarının tahakkuk eden her şeyle doğrudan ilişkili olmadığını anlayabiliriz. Çok konuşan Erdoğan ile Demirel dönemleri arasında neredeyse 180 derecelik zıt şeyler var. Yani; çok konuşmak ne iyi ne kötü.  Çok konuşan Demirel döneminde aşağıya doğru yuvarlanan ülke, çok konuşan Erdoğan döneminde yukarı doğru tırmanmış. Az konuşanlara baktığımızda, ülke onların dönemlerinde gerçekten en berbat dönemlerini yaşamış diyebiliriz. Çok konuşan Erbakan bir buçuk yıldan fazla iktidarda kalamamış, hemen hiç konuşmayan Ecevit son dönemde 3 yıl iktidarda kalmış.
***
Çok konuşan Demirel döneminde konuşmaların tamamı belirsizliği beslemiş, Devlet ve siyaset güvenirliliğini yitirmiş, çok konuşan Erdoğan döneminde  konuşmaların tamamı gizli işbirliklerini deşifre etmiş, belirsizlikleri gidermiş, devlet yeniden yapılanmış, siyaset birazda olsa güven kazanmış. Demirel döneminde devlet harcamaları ve yatırımları neredeyse durmuş, Erdoğan döneminde zirve yapmış. Bu mukayeseleri uzatmak mümkün. Ama şimdilik gerek yok.
***
Şimdi bakalım ‘Başbakan Erdoğan neden çok konuşuyor?’ a. Siz söyleyin neden çok konuşuyor? Az konuşsa, neler olacak sizce? Yaptığı ve yapacağı işleri konuşuyor olması çok konuşması anlamına mı geliyor? Ülkeyi karıştıranlara, darbe yapmak için yüzlerce çete kuranlara, küresel çıkar gruplarının yerli tetikçilerine, mafya babalarına, vizyonsuz parti liderlerine, derin ilişkileri kanıtlanmış parti başkanlarına, bölücü grup ve teşekküllere, ayrımcılığa karşı susması mı gerekir? Gerekir diyorsanız, kimin konuşması gerekiri de söylemekle mükellefsiniz! Kim konuşmalı? Asker mi? Mafya mı? Yargı mı? Dernekler mi? Rektörler mi? Örgütler mi? Terör elebaşları mı? Yoksa sömürücü basın mı?
***
Evet, Başbakan çok konuşuyor! Bir sorun neden çok konuşuyor? Mesela Sarkozy, Bush, Merkel, Putin, Ahmedinecad, Kaddafi, Berlusconi, Blair, Chirac, Mitterand neden çok konuşuyorlar(dı)? Halkları onlara neden çok konuştuklarını sorar mıydı? Çok konuşmak bir teknik miydi? Biliyor muyuz? Her gün suçlanan, hakaret-küfür yiyen ülkenin görünen-görünmeyen her türlü sorunuyla karşı karşıya kalan ve onları çözmekle mükellef olan bir lider ne yapmalı? Konuşmamalı mı? Konuşursa kimlerle konuşmalı?
***
Evet, Başbakan çok konuşuyor, haklısınız. Meselâ bazen, sussa daha iyi olur diye düşünüyoruz. Acaba daha iyiyi ondan daha iyi bilme şansımız nedir? Ülkenin tüm istihbarî bilgileri onda toplanıyor. Hangi şutu nereye gidiyor biliyor muyuz? Biz neleri biliyoruz? Basın-yayın süzgeçlerinden bize lütfen verilenleri. İnternet çıktı çıkalı ‘daha az süzülmüş’ haberlerle belki daha çok şey öğreniyoruz, ama gerçeğin ne kadarını anlayabiliyoruz? O konuştukça bildiklerini bizle paylaşmış olmuyor mu? %47 oy’u az konuşarak mı aldı? Yeni mi konuşmaya başladı Başbakan? Eskidende öyleydi; hâlâ öyle. Hapse bile dili yüzünden düştü. O çok konuşanların sustuğu devirde hem de. Evet, vaat ettiği çok şeyi gerçekleştiremedi. Neden yapamadığını anlatıyor ya herkesin içinde, bağıra çağıra, niye anlamıyoruz derdini? “Biz seni seçtik, git üç dört yüzyıllık pislikleri temizle,” dedik. Haksızlık ettiğimizi hiç düşündük mü? Bunu düşünmek için partili olmak gerekmez. İnsaflı olmak yeter de artar bile. Belki de partililer de bile insaf aramak/bulmak zor artık. Anlamayan, papağan gibi aynı şeyleri tekrar eden sivri dilli menfaatperestlerin seslerine kulak vermek için iyi düşündük mü?
***
Başbakan’ı çok konuşuyor diye değil, başka şeyler için eleştirebiliriz. Aklı başında olan her vatandaş bunu çok iyi bilir. Bilir ki; bu ülkede susan siyasetçi, ülkenin altını oyuyordur; gölgelerin emrinde çiçek suluyordur.
***
Başbakan, bu ülkede dipten yukarıya kadar her şeyi adım adım yaşayarak gelmiş bir insan. Elbette biliyor hırsızı-uğursuzu. Konuşacak, konuşması gereken her yerde konuşacak. Konuşmak için yetki aldı bu halktan, susmak ve emir dinlemek için değil.İktidar oldu, muktedir olamadı,derler. Doğrudur; fakat kim olabilmiş ki? Bu ülkede Kanuni dahil kim iktidar olduğu halde muktedir olabilmiş? Çokbilmiş sünepeler, bu ülkede Mustafa Kemal’in bile –hele 1935’ten sonra hiç- muktedir olamadığını ne zaman öğrenecekler? Bu ülke boşu boşuna kabuğuna çekilmedi. Bu ülke onursuz hallere boşu boşuna düşürülmedi. Bu ülkede hep Başbakanlar vardı; Cumhurbaşkanları vardı. Kimse masal anlatmasın, üç dört asırdır bu ülke hiçbir zaman bu kadar başı dik durmamıştı. Yeterince dik değil; haklısınız. Yeterince dik durması için insaflı olmak zorundayız. Bu ülkeye hizmet edenin alnına ihanet kurşununu  şevkle,heyecanla,  gaza gelerek sıkmamalıyız. Kuldan utanmıyorsak bâri Allah’tan utanalım.
***
Kızmayın. Eleştirmeyin de bu yazıyı. Gidin ayaktakini alaşağı edip devirmeye yeltenenlere bakın siz, emekleme becerisi bile gösteremeyenleri tutup ayağa kaldırmak için kıvrak figürlerle dans edenlere kızın. Sonra kendinize bakın; ne kadar çok konuştuğunuzu görün. Boş konuştuğunuzu da!

 Alper SELÇUK, 15.11.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder